Tarihin derinliklerinden kopup bugüne kadar gelen bir ulusun sesini duyabilmenin yolu kuşkusuz türkülerimizden geçer. Varoluş öyküsünün gizli kalmış yönleri, türkünün sanatsal görünümü altında korkusuzca ifade edilebilir. Bu anlamda, türkülerin kendine özgü bir dokunulmazlığı vardır.
Bir duygusal tepki veya aykırı bir düşünce çoğu durumda doğrudan konuşma yoluyla dile getirilemezken, türkülerin sanatsal biçimi altında rahatlıkla gün ışığına çıkabilir. Bu olgu, türkülerimizi besleyen önemli kaynaklardan biri olmuştur. Bir askerin sevdiği kıza duygularını gizli bir mektup içindeki bir mani veya türküyle iletmesi gibi, tarihsel, sosyal olay ve olguları da türkülerin gizemli dünyasında bulabiliriz. Türkülerde simgelerle ifade edilemeyecek duygu yok gibidir. Belki de şöyle söylemek yanlış olmaz: Dinlenmemiş bir türkü, okunmamış bir mektup gibidir. O isimsiz mektubu okumak; türkünün, belki de yaşamı değiştirecek mesajını çözmek gerekir…
Türkülerimiz, el emeği göz nuru bir kilimin parlak renkleri gibi, baştan sona güçlü duygularla yiğitliği ve güzelliği, aşkı ve ayrılığı, yürekleri dağlayan gurbeti anlatır. Bu anlatım musıkinin gölgesinde, sınırsız içtenliğiyle öylesine etkili dil oluşturur ki, parlak ve berrak renkler gibi, güçlü duygularla yoğrulmuş türkülerin bu büyülü dilini biraz olsun anlamak gerekir. Türküler toplumun geçmişten gelen en güçlü sesidir. Güçlü sesler, gizemli öyküler, eşsiz bir sanatta, ancak böylesine güzel dile getirilebilir. Elinizdeki kitap türkülerin gizemli dünyasına girmenin yollarını arama sürecinde ortaya çıkan araştırma yazılarından oluşmaktadır. Kim bilir, belki bir okur, bu gizemin kapılarını daha fazla arayabilir…